Management Centre Türkiye (MCT) her yıl düzenlediği Pazarlama ve İnsan Kaynaklarını Zirvesi'ni bu yıl ‘’&NOW Business&Tech Week’’ temasıyla organize ediyor. Alanında yetkin ve uzman, yerli yabancı çok sayıda konuşmacının yer alacağı etkinlikte toplanda 250 oturum bulunuyor. Etkinlik bu yıl Volkswagen Arena ve Uniq İstanbul’da 8-10 Mayıs’ta ziyaretçilerini ağırlamaya hazırlanıyor. Zirvenin konuşmacılarından öne çıkan isimlerle zirve öncesi pazarlamaya dair röportajlar yaptık.
Pazarlama Profesörü ve Humber College’in Yönetici Ortaklarından Mike Dover, zirvede konuşacağı üzere ülke markalaşması ve bu kapsamda Türkiye markasını bize anlatırken; Complete Coherence’in Kurucusu ve CEO’su Alan Watkins ile son yılların en trend konularından olan yapay zekayı ve yapay zekanın iş dünyasına olan etkisini konuştuk. Dover’a göre yurt dışında Türkiye nasıl bir algıya sahip ve bir türlü oluşturamadığımız Türkiye markasında neleri öne çıkarmalıyız? Watkins’in öngörüleri bize yapay zekanın işimizi
elimizden almaması için neler öneriyor? Aca ba sürekli konuşulan ve korkulan senaryolarda olduğu gibi yapay zeka insanları devredışı bırakıp iş kollarını ele mi geçirecek?
Öncelikle, ülke markalaşması hakkında ne düşünüyorsunuz? Bir ülkenin marka haline gelmesinin ön koşulları neler? Bir ülkeye ‘’markalaşmış’’ diyebilmemiz için hangi özellikleri tamamlamış olması gerekiyor?
Ülke markalaşma çalışması, doğru şekilde gerçekleştirildiğinde çok faydalı olabilir. Bir şirketin marka olması için, potansiyel yatırımcılarda veya turistlerde yankı uyandıracak bir ulusal kimliğe sahip olması gerekir.
Özellikle son birkaç yıldır ülke markalaşmasından ziyade şehir markalaşması da revaçta olan bir konu ve bazen ülkenin önüne geçebiliyor. Sizce bu olumlu bir durum mu? Şehir markalaşması hakkında neler düşünüyorsunuz?
Şehir markalaşması uygun bir şekilde gerçekleştirildiği ve özellikle entegre bir kampanyanın bir parçası olarak yapıldığı zaman ülke markalaşmasının tamamlayıcı unsuru olabilir. Bir ülkenin birbirinden farklı ve farklı özelliklere sahip şehirleri olduğunda, bunlar etkin bir şekilde öne çıkarılabilir. Örneğin, Türkiye özelinde bir kampanyada İstanbul’un hareketli iş merkezi olma özelliği, küçük şehirlerin ve sahillerin güzellikleri tanıtılabilir.
Ülke markalaşması ile şehir markalaşması arasındaki farklar sizce neler? Bu farkları olumlu-olumsuz açılardan değerlendirir misiniz?
Ülke ve şehir markalaşma çalışması arasında bir fark olması gerektiğini düşünmüyorum. Her ikisi de etkin bir şekilde yapılabilir.
Markalaşma çabaları açısından hangi ülkeler ve şehirler sizi heyecanlandırıyor? Ve neden?
İzlanda’nın kendisini modern ama çarpıcı güzellikte bir ülke olarak markalayarak harika bir iş çıkardığını düşünüyorum. İzlanda ekonomik krizden çıkıp ayağa kalktı ve yabancı yatırımlarını arttırıp havayollarını ve turizmini düzeltti. Aslında, turizm büyümesi o kadar başarılı ki, popüler bölgeler artık aşırı kalabalık oluyor. Bunun dışında Kanada da İngiliz Kolombiyası’nın eyalet hükümeti ve bölgelerinin güzelliğini vurgulayan “Super Natural” isimli başarılı bir kampanyaya imza attı.
“Türkiye” markası hakkında ne düşünüyorsunuz? Türkiye’de hiç bulunmamış pek çok yabancı, buranın hala insanların deve ile seyahat ettiği bir Ortadoğu ülkesi olduğunu düşünüyor… Yurt dışında yaşayan biri olarak, Türkiye’nin yaşadığınız yerdeki algısı ne şekilde?
Türkiye’nin birçok Kuzey Amerikalı için bir gizemi var. Ziyaret etmiş olduğunu bildiğim her insan onu seviyor. Aşina olmayanlar veya hiç ziyaret etmeyenler ise onu haberlerde duyduklarıyla, film ve sporda yansıtılan Türkiye algısıyla tanıyor.
Türkiye’den bahsedildiğinde aklınıza ne geliyor? Bizim hakkımızda nasıl bir algıya sahipsiniz?
Türkiye’yi seviyorum. Türkiye’yi daha önce ziyaret ettim ve batı bölümlerini gezme imkânım olduğu için şanslıydım. Önümüzdeki mayıs ayında da orada bulunduğum dönemde de bu kez ülkenin doğu bölümünü ziyaret etmeyi çok istiyorum.
Yurt dışında Türkiye’yi başarıyla temsil eden birçok kişi var. Örneğin Dr. Öz ve Aziz Sancar gibi. Bu insanlara benzer dikkatinizi çeken başka isimler da var mı? (Sporcu, sanatçı, bilim adamı vb. gibi)
Dünya çapındaki sporcular elbette yurtdışında Türkiye markasını güçlendiren harika bir iş çıkarıyorlar. Türkiye çoğunlukla bir futbol ülkesi olarak tanınıyor ve Hakan Çalhanoğlu, Selçuk İnan gibi yıldızlarla iyi de temsil ediliyor diyebilirim. Ayrıca Elvan Abeylegesse ve Süreyya Ayhan gibi olimpiyat sporcuları da uluslararası alanda büyük dikkat çekiyorlar.
Son olarak, ‘’Türkiye’’ markasını daha çok ön plana çıkarabilmemiz için bize neler önerirsiniz? Ne yapmalıyız ve neye odaklanmalıyız? Tavsiyelerinizi bizimle paylaşır mısınız?
Binlerce yıldır İstanbul Boğazı, Doğu’dan Batı’ya açılan bir kapı olmuştur. Kültürler arası geçiş noktası olarak Türkiye’nin bu gerçeği marka oluşturmak adına kullanması gerektiğini düşünüyorum. Odaklanmayı önereceğim başka bir husus da biraz temel dil öğretimidir. Tek dilli dahi olsalar, çoğu Kuzey Amerikalı; Fransızca, Almanca, İspanyolca ve İtalyanca gibi Avrupa dillerindeki temel tabirleri bilir. İnsanlara aynı şeyleri Türkçe için de öğretecek bir kampanya düzenlenebilir.